KÜRESEL ISINMAYA DUR DİYELİM!

KÜRESEL ISINMAYA ARTIK BİR DUR DİYELİM!







15 Mayıs 2012 Salı

Konu ile ilgili video



KYOTO PROTOKOLÜ
Aralık 1997’de Kyoto’da gerçekleştirilen BMİDÇS 3. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Protokol, Sözleşme’nin amaç ve kurumlarını paylaşmaktadır. Bununla birlikte, iki anlaşma arasındaki en önemli ayrım, düzenledikleri yükümlülüklerin hukuki niteliği ile ilgilidir. Sözleşme sanayileşmiş ülkelerin sera gazı salımlarını stabilize etmeleri yönünde bağlayıcı olmayan bir yükümlülük tanımlamışken, Protokol sanayileşmiş ülke Taraflarına bağlayıcı sera gazı salım sınırlama ve azaltım yükümlülükleri getirmiştir. Protokolün ülkelerin onayına ve uygulamasına hazır hale getirilmesi için gerekli ayrıntılı uygulama kuralları 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. “Marakeş Uzlaşmaları” olarak adlandırılan bu kurallar 2005 yılında Protokol’ün 1. Taraflar Toplantısı’nda onaylanmıştır. 16 Şubat 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne Mayıs 2010 itibariyle 191 ülke ve Avrupa Birliği taraftır.

Protokol, Sözleşme’nin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi” uyarınca Taraflar arasında yükümlülükler açısından yaptığı ayrımlaştırmayı izleyerek, gelişmiş ülkelere bağlayıcı salım azaltım yükümlülükleri getirmiş ve onlara daha ağır bir yük vermiştir. Protokol EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafları için, salım hedefi olarak da bilinen, sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülükleri belirlemiştir. Protokolün EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafları, 38 sanayileşmiş ülke ve Avrupa Topluluğu’nu içermektedir. Protokol ayrıca, EK-B’de listelenen gelişmiş ülke Taraflarının 2008-2012 yılları arasını kapsayan ilk yükümlülük döneminde toplam sera gazı salımlarını 1990 düzeyinin % 5 altına indirmelerini öngören, toplu bir hedef veya tavan koymuştur. EK-I Tarafı ülkelerin bireysel salım hedefleri “tahsis edilmiş miktar” olarak tanımlanmaktadır ve EK-B’de gösterilmektedir. Bu Taraflar salım sınırlama veya azaltım yükümlülüklerini yerine getirmede Protokol kapsamında oluşturulan “esneklik mekanizmaları”ndan da yararlanabilmektedir.

Kyoto Protokolü’nün kapsadığı altı sera gazı ve salım kaynakları Protokol EK-A’da sıralanmıştır.

Türkiye

Türkiye, bir OECD üyesi olarak, BMİDÇS 1992 yılında kabul edildiğinde gelişmiş ülkeler ile birlikte Sözleşme’nin EK-I ve EK-II listelerine dâhil edilmişti. 2001’de Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda (COP7) alınan 26/CP.7 sayılı Kararla Türkiye’nin diğer EK-I Taraflarından farklı konumu tanınarak, adı BMİDÇS’nin EK-II listesinden çıkarılmış fakat EK-I listesinde kalmıştır. Türkiye 24 Mayıs 2004’te 189. Taraf olarak BMİDÇS’ne katılmıştır.

Türkiye 5386 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 5 Şubat 2009’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabulü ve 13 Mayıs 2009 tarih ve 2009/14979 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın ardından, katılım aracının Birleşmiş Milletlere sunulmasıyla 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne Taraf olmuştur. Protokol kabul edildiğinde BMİDÇS tarafı olmayan Türkiye, EK-I Taraflarının sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülüklerinin tanımlandığı Protokol EK-B listesine dâhil edilmemiştir. Dolayısıyla, Protokol’ün 2008-2012 yıllarını kapsayan birinci yükümlülük döneminde Türkiye’nin herhangi bir sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Konu ile ilgili resim



Konu ile ilgili video





Büyük şehirlerin üçte ikisi tehlike altında
Dünyadaki büyük şehirlerin üçte ikisi, küresel ısınmanın tehlikeli etkilerinin görüleceği kıyı şeritlerinde bulunuyor. Aralarında New York, Tokyo, Hong Kong ve Sumatra’nın da bulunduğu kentler tehdit altında.Environment ve Urbanization dergisinin nisan sayısında yayınlanacak Araştırmaya göre, “deniz seviyesinden 10 metreden alçak yerler olarak tanımlanan” kıyılarda, 634 milyon kişi yaşıyor. Bu nitelikteki yerler dünyadaki karaların yüzde 2’sini, ancak dünya nüfusunun onda birini oluşturuyor.

bir araştırmaya göre, dünyadaki her 10 insandan biri, küresel ısınma yüzünden suların yükselmesi riskinin bulunduğu kıyı şeritlerinde yaşıyor. NASA’nın uydu verilerine ve bilgisayar hesaplamalarına göre, kıyı şeritlerinde yaşayanların yüzde 75’i Asya’da bulunuyor.


NÜFUSA GÖRE EN RİSKLİ ÜLKELER:

Araştırmaya göre, nüfusa göre sırlandığında, kıyılarda 143 milyon insanı bulunan Çin, en riskli ülke olarak gösteriliyor. Diğer ülkeler ise şöyle:

* Hindistan

* Bangladeş

* Vietnam

* Endonezya

* Japonya

* Mısır

* ABD

COĞRAFİ YAPIYA GÖRE EN RİSKLİ ÜLKELER:

* Topraklarının yüzde 90’ı deniz seviyesinin 10 metre altında olan Maldivler

* Marşal Adaları

* Cayman adaları


BM iklim uzmanları, geçen ay yaptıkları açıklamada, deniz seviyelerinin 2100’e kadar 18 ila 59 santimetre yükseleceği tahmininde bulunmuşlardı.

Uzmanlar ayrıca, sera etkisi yaratan gazlar yüzünden daha şiddetli fırtınalar ve sıcak dalgaları olacağını belirmişlerdi.

Konu ile ilgili resim










Konu ile ilgili video



Biraz ısınsak ne olur ?

Küresel ısıda meydana gelebilecek 2 derecelik bir artış, dünya nüfusunun neredeyse yarısının susuz kalmasına neden olabilecek. Sadece bu felaket senaryosu bile, milyonlarca kişinin hükümetlerini küresel ısınmaya karşı harekete geçmeye çağırması için yeterli görünüyor.
Türkiye hızla kirletiyor
Birleşmiş Milletler'in yayımladığı bir rapora göre; atmosfere en çok zehirli gaz bırakan ülke ABD, sera etkisi yaratan gazların salınımında en hızlı artış gösteren ülke ise Türkiye.

BM İklim Değişikliği Sekreterliği'nin yaptığı çalışmada, 1990-2004 yılları arasında40 ülke değerlendirilmiş ve Türkiye yüzde 72.6 artışla 1'inci sıraya yerleşmişti.

Sera etkisi yaratan gazların en büyük sorumlusu olarak enerji santralleri, fabrikalar ve otomobiller gösteriliyor.

'Pahalı, kirli ve dışa bağımlı fosil yakıta dayalı ekonominin terk edilmesini ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı, tarımsal ekonomiler üretilmesini' isteyen çevre örgütleri, yetersiz olmasına rağmen Kyoto Protokolü'nün de bir an önce imzalanmasını talep ediyor.

'Tehlikeli işaretler' başladı bile...

Küresel ısınmadan sorumlu olan gazların yayılımı, Kyoto anlaşmasının yanı sıra uzun vadeli politikalarla sınırlanmaya çalışılıyor.

Ancak özellikle enerji ihtiyacının her geçen gün arttığı gelişmekte olan ülkeler, bu sorumluluğu yerine getirmekte zorlanıyor.

Uzmanlar, küresel ısınma hızının önceki yıllara oranla düştüğünü açıklasa da çevreci gruplar, buzullardaki erime, beklenmedik fırtınalar ve sıcaklıktaki ani artışlar ya da 1996 hariç son 10 yılın, 19'uncu yüzyıldan beri tespit edilen en yüksek sıcaklık ortalamalarına ulaşmasının 'yeterince tehlikeli işaretler' olduğunu vurguluyor.

Çözüm temiz enerjiye yatırımda

Dünyanın geleceği için kaygılanan herkesin hemfikir olduğu önlemler arasında ise fosil atıklardan uzaklaşarak, doğaya yeni yükler getirmeyen güneş, rüzgar gibi temiz enerji kaynaklarına yönelinmesi ile enerji tasarrufuna katkı koyacak "bireysel" önlemlerle bu çabaya destek verilmesi yer alıyor.

Biraz ısınsak ne olur?

Cevap 1: İklim değişir
Atmosfere insan faaliyetleri nedeniyle hızla yayılan metan, ozon ve kloroflorokarbon gibi gazların, ısı tutma özellikleri nedeniyle meydana gelen küresel ısınmanın, buzulların erimesi ve okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar doğuracak iklim değişimlerine neden olması bekleniyor.
Cevap 2: Hayvan türleri yok olur, kitlesel göç ve susuzluk baş gösterir

Küresel ısınmanın, doğanın dengesini geri dönülemez biçimde bozarak, hayvan türlerinin yüzde 40'ının yok olmasının, kitlesel göçlere ve susuzluğa yol açmasının yanı sıra büyük bir ekonomik felaketi de tetiklemesi bekleniyor.

Cevap 3: Ekonomik felaket yaşanır

Dünya Bankası'nın eski ekonomi uzmanlarından Sir Nicholas Stern, ekonomik ve sosyal faaliyetlerin bozulmasının ardından ortaya çıkan sonucun "20'nci yüzyılın ilk yarısındaki büyük savaşlar ve büyük buhranla ortayan çıkan krize benzeyeceği" uyarısında bulundu.

Stern'in hazırladığı rapora göre, ülkeler yıllık gayrisafi milli hasılalarının yüzde birini küresel ısınmayla mücadeleye ayırmazsa bunun 5 ile 20 katını daha sonra ödemek zorunda kalacak.

Küresel ısıda sadece 2 derecelik bir artışın, dünya nüfusunun neredeyse yarısının susuz kalmasına neden olabileceği belirtiliyor.

Kyoto dünyayı kurtarır mı?

Enerji santralleri, fabrikalar ve otomobillerin baş sorumlu olduğu ve sera etkisi yaratan gazların atmosfere salınımını azaltmak konusunda bağlayıcı ilk anlaşma olan Kyoto, 1997'de Japonya'da yapılan BM toplantısında doğdu.

16 şubat 2005'te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü'nün, gelişmiş ülkelerin neden olduğu zararlı gazların yüzde 61.6'sı üzerinde bağlayıcılığı bulunuyor.

Dünyada atmosfere en fazla sera gazı yayan ABD, Kyoto'nun mali olarak çok fazla yük getirdiği ve gelişmekte olan ülkeleri "yanlış" yönlendirdiği gerekçesiyle 2001'de anlaşmadan çekildi.

ABD ve Avustralya'nın dışarıda kalmasının, "fazla sorumluluğu olan" 35 gelişmiş ülkenin, 2008-2012 dönemine kadar gaz salınımını 1990'daki miktarlarının yüzde 5 altına indirmesiyle ulaşılması beklenen düzelmeye engel teşkil ettiği belirtiliyor.

Ayrıca, atmosferi en çok kirleten ülke olarak kendi bağımsız önlemlerini alan ABD'nin, AB ülkelerinde ulaşılan durumdan çok daha ileride olduğu kaydediliyor.

BM verilerine göre, AB 2004 itibariyle 1990 miktarlarının yüzde 0.6 gerisine inmişken, ABD'de yüzde 15'i aşan bir gerileme görüldüğü ifade ediliyor.

Uzmanlar, zararlı gazların atmosfere salınımında küresel düzeyde 2030'a kadar yüzde 60, 2050'ye kadar ise yüzde 80 oranında azalma olması gerektiğinin altını çizerken, en fazla yükümlülük altına giren AB ülkelerinin bile, yüzde 8 oranında azalma hedeflemesi yetersiz görülüyor.

Konu ile ilgili resim



Konu ile ilgili video



Küresel ısınma kehanet değil

Son zamanlarda sürekli konuşulan küresel iklim değişikliği, ''yarı kurak'' bir ülke olan Türkiye'yi daha kurak bir ülke haline getiriyor.İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, insanların küresel iklim değişikliğiyle ilgili senaryoları, Nostradamus'un kehanetleri gibi ya da komplo teorisi gibi algıladıklarını belirterek, ''Ancak bu yıl kış aylarının kurak geçmesiyle beraber, halk bunun gerçek olduğunu anlamaya başladı. Son birkaç ay içinde bu konuda bir uyanış var'' dedi.

İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadıoğlu, son zamanlarda sürekli konuşulan küresel iklim değişikliğinin, ''yarı kurak'' bir ülke olan Türkiye'yi daha kurak bir ülke haline getireceğini söyledi.

Kadıoğlu, Anadolu topraklarında tarih boyunca kurulan birçok medeniyetin kuraklık nedeniyle yok olduğunu anımsatarak, ''Türkiye teknik anlamda 'yarı kurak' bir ülkedir ve çok sık uzun süreli kuraklıklarla karşılaştığı olmuştur. Ülkemizde kuraklık, deprem gibi çok yaygın görülen bir afettir'' dedi.

Türkiye'de suyla ilgili tüm verilerin tek elde toplanması gerektiğini, bunun kuraklığın izlenmesi bakımından da önemli olduğunu vurgulayan Kadıoğlu, bütün yerel yönetimlerin, suyla ilgili kurum ve kuruluşların, su yılının başı olan 1 Ekim'de su bütçelerini devreye koymalarının önemli olduğunu belirtti.

''Yazın içilecek suyla araba yıkamak''

Kadıoğlu, suyun para gibi çok değerli bir madde ve kıt bir kaynak olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

''Suyun da bir bütçesi olması gerekiyor. Bütün yerel yönetimlere su bütçesi yapmak ve kuraklıkla mücadele etmek gibi büyük bir görev düşüyor. Bizim suyu planlı, programlı şekilde kullanmamız gerekiyor. Örneğin şimdi insanlar belki de Bursa'da ve İstanbul'da yazın içeceği suyla arabasını yıkıyor olabilir. Bunun engellenmesi gerekiyor. Bu riskin halka bildirilmesi, halkın bilinçlendirilmesi gerekiyor.''
''Komplo teorisi değil''
Küresel iklim değişikliğiyle birlikte, Türkiye'de yağışların giderek azalacağına işaret eden Kadıoğlu, şunları kaydetti:
''Küresel iklim değişikliği Türkiye'nin kuraklık sorununu daha da büyütecek. Su daha da önemli bir hale gelecek. Türk insanı aslında son yıllarda acayip israf eden bir toplum haline geldi. Enerji ve su tasarrufu hakkında vatandaşları tekrar bilinçlendirmemiz gerekiyor. İnsanlar küresel iklim değişikliğiyle ilgili senaryoları Nostradamus'un kehanetleri gibi ya da komplo teorisi gibi algılıyorlardı. Ancak bu yıl kış aylarının kurak geçmesiyle beraber, halk bunun gerçek olduğunu anlamaya başladı. Son birkaç ay içinde bu konuda bir uyanış var. Yapılması gereken insanların bu konudaki riski algılamasına yardımcı olmak. Gerçekleri ortaya koyarak, insanları bu problemin çözümüne ortak etmeliyiz.''

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Konu ile ilgili resim




Konu ile ilgili video




BM: Küresel ısınma durdurulabilir

Uzmanların, dünyanın ısınmasının korkunç sonuçlarını önlemek amacıyla ne gibi önlemler alınacağını tartışacakları Hükümetler Arası İklim Değişikliği Konferansı Tayland’ın başkenti Bangkok’ta başladı.
Bangkok’ta 1 hafta sürecek konferansa katılacak bilim adamları ve diplomatlar, dünyanın karbondioksit, metan ve diğer ısı tutan gazların artan seviyelerinin nasıl azaltılacağına dair hazırlanan rapor taslağına son şeklini verecek.

Konferans boyunca üzerinde değişiklikler yapılması beklenen taslakta, ülkelerin, 2030’a kadar dünya genelinde emisyonları azaltacak siyasetler benimsedikleri takdirde iklimi koruyabilecekleri belirtiliyor.
Taslakta, yenilebilir enerji kaynakları, nükleer santraller, biyo-yakıtların kullamının artırılması çözüm önerileri arasında gösteriliyor. Alınacak önlemlerin gelecek 20 yılda dünya ekonomisine milyarlarca dolara mal olabileceği ama sağlık sorunlarının ve hava kirliliğinin azalmasıyla bu maliyetin de telafi edilebileceği belirtiliyor.

Rapor taslağında kömür gibi karbon ağırlıklı yakıtlardan vazgeçildiği, enerji verimliliği artırıldığı ve tarım sektöründe reformlar yapıldığı takdirde emisyonların şimdiki seviyenin altına düşürülebileceği de ifade ediliyor.

Taslak raporda, insanların mevcut teknolojileri kullanarak 2030’a kadar karbon salımını karbon salımını 26 milyar ton azaltabileceği belirtiliyor.
Bu konferansta yayımlanacak rapor, sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G8’in Haziran’da yapacağı toplantıda ele alınacak.

Konu ile ilgili resim




Konu ile ilgili video



Isınmanın iklimlere etkisi kanıtlandı

Küresel ısınmanın, Güney Okyanusu'nun havadaki karbondioksidi (CO2) soğurma kapasitesini azalttığı, bunun çok kaygı verici bir durum olduğu bildirildi.Uluslararası uzmanlardan oluşan bir ekibin 4 yıl boyunca yaptığı ve Science dergisinde yayımlanan araştırmanın katılımcılarından East Anglia üniversitesinden Corinne Le Quere, "İlk kez iklim değişikliğinin Antarktika Okyanusu'nun havadaki karbondioksidi (CO2) soğurma kapasitesinin doygunluk noktasına ulaşmasının sorumlusu olduğunu söyleyebiliriz, bu ciddi bir durum" dedi.
Le Quere, "iklim değişimiyle ilgili tüm bilgi işlem modellerinin bu olayın bu yüzyıl boyunca yoğunlaşarak süreceğini gösterdiğini" belirtti.
Bu araştırmanın, Antarktika'da sera etkisi yaratan gazların birikmesi ve ozonun azalmasının neden olduğu hava akımlarının yoğunlaşmasının, soğurma kapasitesini doyma noktasına getirerek suda biriken CO2'yi açığa çıkardığını da gösterdiği belirtildi.
Bilim insanları, okyanuslar, denizler, göller ve ormanların, insan faaliyetlerinden kaynaklanan CO2 salımının yaklaşık yarısını soğurduğunu, Güney Okyanusu'nun tek başına bu işlemin yüzde 15'ini yerine getirdiğini belirterek, bu okyanusun doyma noktasına ulaşmasıyla atmosferde daha fazla CO2'nin kalacağını ve atmosferdeki sera etkisinin ve ısınmanın artacağını kaydettiler.
Bu araştırmaya katılanlardan Chris Rapley, 19�uncu yüzyıldaki endüstri devriminin başlangıcından bu yana, okyanusların, insanların faaliyetleri nedeniyle atmosfere salınan 500 milyar ton karbonun yaklaşık dörtte birini soğurduğunu söyledi.

Konu ile ilgili video


Konu ile ilgili resim





Dünyayı kurtarmak için yalnızca 5 yıl kaldı

İklim değişikliği felaketinin eşiğindeki dünyayı kurtarmak için sadece 5 yıl kaldığı bildirildi. Dünya Doğal Hayatı Koruma Fonu (WWF), dünyanın iklim değişikliği felaketine uğraması için 5 yılın bulunduğunu belirttiler. Hükümetlere, karbon emisyonlarını azaltarak gidişatı tersine çevirmek için harekete geçmeleri için 2012’ye kadar zamanları olduğu uyarısında bulundular.
Sky News’un internet sitesindeki habere göre, kuruluşun yetkililerinden James Leape, "olumlu değişikliğin tohumlarını ekebilmemiz için küçük bir zaman dilimimiz var ve bu süre önümüzdeki 5 yıl" diyerek bu süreyi heba etmemek gerektiğini belirtti.
WWF’nin "2050 İçin Vizyonlar" raporunda, hükümetler bunu yapmazlarsa "gelecek kuşakların, harekete geçme yeteneksizliğinin yol açtığı güçlüklerle yaşamak zorunda kalacakları" belirtildi.
WWF’nin İngiltere iklim değişiklikleri programı sorumlusu Keith Allott da iklim değişikliğinin çapının göz korkutucu olmasına karşın, acilen harekete geçilmesi halinde bu gidişatın durdurulabileceğini söyledi.

Konu ile ilgili resim




Konu ile ilgili video



Karadeniz giderek Akdenizleşiyor

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından hazırlanan ''Küresel Isınma ve Türkiye Denizleri'' raporunda, küresel ısınma nedeniyle Karadeniz'in giderek Akdenizleştiği belirtildi. Raporda, "Karadeniz'de özellikle soğuk mevsimlerde hamsilerin kuzeye yaptıkları göçler ya azalacak ya da duracaktır. Bu da ülkemize zarara ve birçok balıkçı ailenin işsiz kalmasına yol açacaktır" denildi.
TÜDAV'ın internet sitesinde yayınlanan "Küresel Isınma ve Türkiye Denizleri Raporu"nda, ulusal iklim değişimi çalışmalarına göre geçen yüzyılda deniz seviyesinin küresel ölçekte 10-20 santimetre yükseldiği, bu yüzyılda ise deniz seviyesinin 40-60 santimetre daha yükseleceğinin öngörüldüğü belirtildi.
Bunun ağırlıklı olarak küresel ısınmadan kaynaklandığının vurgulandığı raporda, bu değişimden en çok Maldiv ve Tuvalu gibi ada devletlerin etkileneceği, Bangladeş'te ise toplam ülke alanın yüzde 12-28'sinin kaybedileceği vurgulandı.
Türkiye'de neler olacak?
Türkiye'de küresel ısınmanın denizleri çok yönlü etkileyeceğinin belirtildiği raporda, "Küresel ısınmanın denizlerimize etkisini sadece biyo çeşitlikteki değişime indirgeyemeyiz. Bozulan atmosferik ritm ile denizlerimizde daha farklı bir rüzgar ve akıntı sistemi ortaya çıkacak, bazı limanlarımızda ulaşım aksayacak, balıkçı filolarımızın ve her türlü deniz araçlarının seyri zorlaşacak, balık çiftlikleri şiddetli dalgalara maruz kalacak, adalara ulaşım aksayacak, deniz ortamı kara alanından daha riskli bir hal alacaktır" denildi.
Raporda, nüfus artışının yüzde 2.1 olduğu Türkiye'de denizlerin hala bir protein deposu olduğuna dikkat çekildi ve "Küresel ısınma ile ortaya çıkacak sorunlar geleneksel balık avcılığına, av türlerine ve yöntemlerine ciddi bir darbe vuracaktır. Bununla birlikte bunun hangi bölgelerde ve hangi şiddette olacağını şimdiden söylemek mümkün değil. Hazırlık ise yok" ifadesine yer verildi.
Akdeniz tropikalleşiyor
TÜDAV'ın tarafından hazırlanan raporda, Süveyş Kanalı yoluyla birçok türün Akdeniz'e girdiği ve hala girmeye devam ettiği belirtildi.
Akdeniz'de bulunduğu bilinen 650 balık türünden 90'ının havzanın yeni müdavimleri olduğu ve bunlardan 59 türün Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz'e girdiği vurgulandı.
Halen 300 civarında Kızıldeniz kökenli denizel türün Akdeniz'de olduğuna işaret edilen raporda, "Ülkemiz sularında tespit edilen Hint Okyanusu kökenli balıkların sayısı şimdiden 30'un üzerindedir ve bunların arasında ticari değere sahip olanlar balıkçılarımızca avlanmaktadır. Sadece İskenderun Körfezi'nde avlanan yabancı türler toplam avın yüzde 20'sini oluştururken bu oranın yakın zamanda artması beklenmektedir" denildi.
Raporda, "Batı Akdeniz'de son 10 yılda yüzey suyu sıcaklığı 0.2 santigrat derece artmıştır. Bu artış 13 santigrat gibi sabit bir sıcaklıkta yaşamaya alışan derin deniz balıkları için tehdit oluşturmaktadır" görüşüne de yer verildi.
Karadeniz, Akdeniz oluyor
Raporda, Akdeniz'de deniz suyundaki sıcaklık artışlarının göçmen türler için de tehlikeli olduğu belirtildi.
Raporda ayrıca, "Son yıllarda Orta Akdeniz ve Ege Denizi'nde de görülen yumuşak mercanların (Gorgonlar) ölümü de küresel ısınmayla ilintilidir" denildi.
TÜDAV raporunda Akdeniz'de yaşayan, Karadeniz ve Marmara'da 20 yıl önce nadir görülen sardalye, kupes ve salpa gibi balıkların bu denizlerde daha sık görülmeye başlandığına da dikkat çekti.
Karadeniz'de balıkçılar işsiz kalabilir

Raporda, yaşanan gelişmelerin ardından Karadeniz'deki av kompozisyonununda değişeceği vurgulandı ve Karadeniz'deki hidrojen sülfür tabakasının kalınlığının da değişebileceğine işaret edildi.
Karadeniz'de özellikle soğuk mevsimlerde hamsilerin kuzeye yaptıkları göçlerin azalacağı ya da duracağı ifade edilen raporda, bunun birçok balıkçı ailesinin işsiz kalmasına yol açacağı vurgulandı.

Konu ile ilgili resim




Konu ile ilgili video



küresel ısınmaya çare

Nanoteknolojiyle üretilen 'LED', çok az ısı yayarak elektrik enerjisini direkt ışığa çeviriyor. Tasarruf yüzde 90. 'LED' bazlı ışık kaynakları küresel ısınmaya da çareDünyanın gelmiş geçmiş en önemli icatlarından ampulü Edison buldu, ona alternatif nanoteknoloji ürünü ışık kaynağıysa Türk araştırmacıların elinden çıktı. Bilkent Üniversitesi'nden araştırmacılar, geliştirdikleri ayarlanabilir beyaz ışık teknolojisiyle, klasik ampulleri değişime uğrattı.
Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü ve Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hilmi Volkan Demir'le öğrencileri Sedat Nizamoğlu, Tuncay Özel ve Emre Sarı'nın nanoteknolojiyle üretilen nanokristalli 'LED'leri (Işık Yayan Diyot-Light Emitting Diode), ısıyı ışığa dönüştüren normal ampulün aksine, elektrik enerjisini direkt ışığa çeviriyor. Yüzde 90 oranında enerji tasarrufu sağlayan LED bazlı ışık kaynakları küresel ısınma sorununa alternatif çözüm getirmeye aday. LED tabanlı ışık kaynaklarının ömrü 23 yıl sürecek ve otomobillerin aydınlatma sistemlerinde köklü değişikliklere gidilecek. Çalışma dünyanın prestijli bilimsel yayın organlarından 'Nanotechnology' dergisinin 14 Şubat 2007 baskısında da kapak konusu oldu.
Ömür boyu en fazla dört kez yenilenecek
2004'te başladıkları çalışmanın sürdüğünü söyleyen Demir, TÜBİTAK ve AB'den destek alan projeyi şöyle anlattı: "Farklı nanokristalleri farklı kombinasyonlarda kullanarak, farklı beyaz ışıklar elde ettik. Bilimsel olarak bu tür bir beyaz ışık kontrolü önemli. Çok uzun yıllar kullanılabilen LED'ler evimizdeki ampul ve floresanların yerine geçecek. LED'ler elektrik enerjisini 1'e 10 oranında az kullanıyor. Ampulün dayanaksızlığını ne sıklıkta değiştirdiğimizi düşünerek anlayabiliriz. Bir LED'i günde 12 saatten 23 yıl kullanabilmemiz mümkün. Bu da insanın, ömründe sadece dört defa ışık kaynağını yenileyeceği anlamına geliyor."
Demir, LED bazlı ışık kaynaklarının önemi hakkındaysa şunları söyledi: "Şu an dünyada enerjinin yüzde 20'si aydınlatmada kullanılıyor. LED bazlı ışık kaynağıyla bu miktarı yüzde 50 azaltmak mümkün. Dünyada yaklaşık 2 milyar insansa elektriğe ulaşamıyor, evlerinde bile güvensiz, sağlıksız, ışık kalitesi çok düşük gaz bazlı aydınlatma sistemlerini kullanıyor. Elektrik gereksinimi çok az olan LED bazlı beyaz ışık kullanımıyla bu sorunlar azalabilir."
LED bazlı ışık kaynaklarıyla küresel ısınmaya yol açan karbon emisyonunun 300 milyon ton azaltılabileceğini söyleyen Demir, beş yıl içinde otomobil farlarının da LED bazlı ışık kaynaklarına yönelmesini beklediklerini söylüyor.

Konu ile ilgili resim




Konu ile igili video



Türkiye Denizleri Tehlikede

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından hazırlanan ''Küresel Isınma ve Türkiye'' konulu rapor, küresel ısınmanın Türkiye denizleri üzerinde oluşturduğu ve ileride oluşturması beklenen etkiler ile denizleri bekleyen tehlikeleri ortaya koydu. TÜDAV'ın 10 kişilik bir uzman ekibi, küresel ısınmanın Türkiye denizleri üzerindeki etkilerine ilişkin bir rapor hazırladı. Dünya denizleri ve okyanuslarında önemli değişimlerin yaşandığı belirtilen raporda, "Küresel ısınma ve deniz suyu seviyesindeki değişimler ülkemizi acaba nasıl etkileyecektir? Ne yazık ki bu soruya yeterli cevabı verecek durumda değiliz. Zira ülkemizde bu konuda çalışan interdisipliner bir kadro yoktur. Dahası bu tür bir araştırmaya önem verilmemekte, ulusal bir irade görülmemektedir" denildi.
Raporda, küresel ısınmanın Karadeniz'de hamsi göçlerini etkileyeceği, bunun da Türkiye'de milyonlarca YTL'lik zarara ve birçok balıkçı ailenin işsiz kalmasına yol açacağı vurgulandı.
TÜRKİYE'NİN EKSİKLİKLERİ
Ulaşım aksayacak
"Bozulan atmosferik ritim ile denizlerimizde daha farklı bir rüzgar ve akıntı sistemi ortaya çıkacak, bazı limanlarımızda ulaşım aksayacak, balıkçı filolarımızın ve her türlü deniz araçlarının seyri zorlaşacak, balık çiftlikleri şiddetli dalgalara maruz kalacak, adalara ulaşım aksayacak, deniz ortamı kara alanından daha riskli bir hal alacaktır. Böylesi bir duruma hazırlıklı olanlar denizlerde bayrak gösterirken, hazırlıksız yakalananlar ya ciddi acılar yaşayacak ya da karaya hapsolarak denizi seyretmek zorunda kalacaktır.''
Denize kıyısı olan iller zarar görecek
27 ilin deniz kıyısında olması nedeniyle, bu illerdeki kıyı yapıları, balıkçılık, turizm gibi ticari faaliyetlerin ciddi zarar göreceği de ifade edilen raporda, nüfus artışının yüzde 2.1 olduğu Türkiye'de denizler hala bir protein deposu iken, küresel ısınma ile ortaya çıkacak sorunların, geleneksel balık avcılığına, av türlerine ve yöntemlerine ciddi bir darbe vuracağı vurgulandı.
Raporda, ''Doğanın nasıl bir reaksiyon göstereceğini, değişimlerin hangi bölgelerde nasıl olacağını saptamak zor. Bunu önceden kestirmenin tek yolu denizlerimiz üzerine yaptığımız izlemeleri daha geniş bir alana yaymak ve izlenilen parametreleri de artırmaktır'' denildi.


Ulusal politika oluşturulmalı, yoksa muhtaç kalırız
Raporda, değişimleri takip edip ulusal politikalarını oluşturacakların karlı çıkacağı, takip etmeyenlerin diğerlerine muhtaç kalacağı, küresel ısınmanın ülke denizlerini farklı sorunlarla karşı karşıya bırakacağı kaydedildi.
Yeni balık türleri
Halen 300 civarında Kızıldeniz kökenli denizel türün Akdeniz'de yaşadığı kaydedilen raporda, ''Ülkemiz sularında tespit edilen Hint Okyanusu kökenli balıkların sayısı şimdiden 30'un üzerindedir ve bunların arasında ticari değere sahip olanlar balıkçılarımızca avlanmaktadır" denildi.
Akdeniz'de katil yosun
"Bütün bu türlerin Doğu Akdeniz'e girmesi ve koloni oluşturup yerli türlerle alan rekabetine girmesinin ana nedenlerinden biri Akdeniz'deki su sıcaklığının artışıdır. Akdeniz'de artık tropikalleşme yaşanmaktadır ve bu tüm havzayı etkilemektedir. Daha şimdiden, tropikal türlerden olan ve 'katil yosun' olarak bilinen 'Caulerpa taxifolia' türü yosun ile birçok balık havzada başarılı bir şekilde gelişmekte, hatta alan kazanmaktadır"

"Batı Akdeniz'de son 10 yılda yüzey suyu sıcaklığı 0.2 derece artmıştır. Bu artış 13 derece gibi sabit bir sıcaklıkta yaşamaya alışan derin deniz balıklar için tehdit oluşturmaktadır.''
Yüzey suyu sıcaklığındaki artış
Batı Akdeniz'de dip sularındaki sıcaklığın 1960'dan beri 0.12 derece yükseldiği, buna karşın Doğu Akdeniz'deki deniz suyu yükselmesinin 1992'den beri ortalama 12 santimetre olduğu ifade edilen raporda, Akdeniz'deki bu sıcaklık artışlarının sadece balıklar ve omurgasız türleri değil, birçok göçmen tür için de tehlike olduğu vurgulandı.


Marmara ve Karadeniz'de durum
"Akdeniz'de yaşayan, Karadeniz ve Marmara'da 20 yıl önce nadir görülen sardalya, kupes ve salpa gibi balıkların bu denizlerde sıkça görülmeye başlanması, hatta İğneada gibi Batı Karadeniz'de avcılığına başlanması deniz suyu sıcaklığının artışıyla ilişkilendirilmektedir. Yine, günbalığı türünün artık Marmara Denizi'nde de görülebilmesi, dağılımın Akdeniz'in güneyinden daha kuzeye çıkması küresel ısınmanın etkileriyle açıklanmaktadır.''
Raporda, küresel ısınmanın Karadeniz'de hamsi göçlerini etkileyeceği, bunun da Türkiye'de milyonlarca YTL'lik zarara ve birçok balıkçı ailenin işsiz kalmasına yol açacağı vurgulandı.

Eski ile yeni yeni türler arasında mücadele
"Sulak alanlardaki su seviyesi yükselmeleri yeni türlerin bu alanlara girmesine, eski ile yeni türler arasındaki mücadeleye de sahne olacaktır. Nihayet, deniz suyunun ısınması sonucunda yüksek sıcaklıkta yaşayan bakterilerin artması ve bunların hastalık oluşturma kapasiteleri daha da artacaktır. Bunun küresel boyutta olması da mümkündür. Küresel ısınma denizlerde yapılan balık yetiştiriciliği için tehlikedir."
Sadece canlı yaşam etkilenmeyecek
Raporda, küresel ısınmanın sadece canlı yaşamını direk olarak etkilemeyeceği ve habitat yıkımlarına da yol açacağı dile getirildi.
Kurumlararası işbirliği
BM Çevre Programı (UNEP-IOC) ile UNESCO tarafından yürütülen deniz suyu yükselmeleri izleme ağı çalışmalarını takip edilmesi, ülkede kurulacak birden çok interdisipliner çalışma grubu ile denizlerin vakit geçirilmeden izleme çalışmalarına başlanması gerektiği ve bu konuda devletin yetkili organlarının harekete geçmesi gerektiği vurgulandı.
Geniş olanaklara sahip Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi ile üniversiteler arasında, uzun süreli araştırma projeleri başlatılmasının önemi anlatılan raporda, izlenmeden değişimleri anlamanın mümkün olamayacağı belirtildi.
Raporda ayrıca, ''Sadece kar hedefleyen üretim anlayışının dünyayı ve insanlığı bir kaosa götürdüğü bir gerçektir. Mevcut üretim ilişkisiyle gezegenimizde tüm
canlıların geleceği tehlike altına girmiştir. Küresel iklim değişikliği, yaklaşık 200 yıllık sanayi devrimi ve bunu izleyen kapitalist üretim süreçlerinin bir sonucu olduğuna göre, bu süreçlerin yeniden değerlendirilmesi, tüm canlıların mutluluk ve refahına göre dizayn edilmesi gerekir. Aksi takdirde, suyu ısınan, okyanuslar, denizler veya dünya değil, buna neden olan biz insanlar ve hiçbir suçu olmayan diğer canlılar olacaktır'' görüşüne yer verildi.

Konu ile ilgili resim




Konu ile ilgili video



Küresel Isınma, Sera Gazları, Su Buharı, Metan Gazı ve Karbondioksit


Sera gazları –karbon dioksit (CO 2 ), su buharı, metan ve diğerleri– Dünya'ya gelen ve tekrar uzaya yansıyan ısıyı tutarak yeryüzünü ısıtıyor. Sanayi devrimi öncesindeki binlerce yıl boyunca atmosferdeki sera gazları görece kararlı bir düzeyde kalırken, o dönemden beri fosil yakıt tüketimi gibi insan faaliyetleri bu düzeyin yükselmesine neden oldu. Sera gazı oranlarının artması ısınmayı yoğunlaştırıyor. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin 2001 raporuna göre “son 50 yılda gözlemlenen ısınmanın sera gazı oranlarının artışından kaynaklandığı söylenebilir”. ABD, en önemli sera gazlarından biri olan karbon dioksiti dünyada en fazla açığa çıkaran ülke. Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı'nın 2000'de fosil yakıt tüketimi, çimento üretimi ve gaz yanmasının neden olduğu toplam CO2 salınımı açısından yaptığı sıralamayı aşağıdaki listede görebilirsiniz. 1 ANTARCTIC FISHERIES 61.12
2 U.S. VIRGIN ISLANDS 29.91
3 QATAR 19.65
4 NETHERLAND ANTILLES 12.61
5 BAHRAIN 7.70
6 GUAM 7.17
7 UNITED ARAB EMIRATES 6.17
8 KUWAIT 5.97
9 TRINIDAD AND TOBAGO 5.58
10 UNITED STATES OF AMERICA 5.40
11 LUXEMBOURG 5.31
12 FALKLAND ISLANDS (MALVINAS) 5.24
13 ARUBA 5.20
14 BRUNEI (DARUSSALAM) 5.08
15 WAKE ISLAND 5.02
16 AUSTRALIA 4.91
17 SAUDI ARABIA 4.77
18 SINGAPORE 3.90
19 CANADA 3.87
20 FAEROE ISLANDS 3.84
21 PALAU 3.48
22 ESTONIA 3.19
23 CZECH REPUBLIC 3.16
24 NAURU 3.07
25 IRELAND 3.04
26 NORWAY 3.03
27 LIBYAN ARAB JAMAHIRIYAH 2.95
28 ISRAEL 2.85
29 FINLAND 2.82
30 BELGIUM 2.72
31 GREENLAND 2.71
32 RUSSIAN FEDERATION 2.69
33 TAIWAN 2.68
34 MONTSERRAT 2.68
35 GERMANY 2.61
36 UNITED KINGDOM 2.59
37 JAPAN 2.55
38 REPUBLIC OF KOREA 2.47
39 GREECE 2.44
40 NETHERLANDS 2.39
41 CYPRUS 2.32
42 DEMOCRATIC PEOPLE'S REPUBLIC OF KOREA 2.31
43 NEW ZEALAND 2.28
44 DENMARK 2.28
45 OMAN 2.25
46 KAZAKHSTAN 2.22
47 GIBRALTAR 2.20
48 NEW CALEDONIA 2.16
49 ST. PIERRE & MIQUELON 2.15
50 POLAND 2.13
51 ICELAND 2.10
52 CAYMAN ISLANDS 2.05
53 AUSTRIA 2.05
54 SOUTH AFRICA 2.04
55 ITALY (INCLUDING SAN MARINO) 2.02
56 BERMUDA 2.01
57 SLOVENIA 2.01
58 TURKMENISTAN 1.99
59 MALTA 1.96
60 SPAIN 1.95
61 UKRAINE 1.89
62 SLOVAKIA 1.79
63 VENEZUELA 1.78
64 MALAYSIA 1.69
65 FRANCE (INCLUDING MONACO) 1.68
66 PORTUGAL 1.63
67 BAHAMAS 1.62
68 BELARUS 1.61
69 FRENCH GUIANA 1.52
70 MACEDONIA 1.50
71 ANTIGUA & BARBUDA 1.48
72 MARTINIQUE 1.47
73 HUNGARY 1.47
74 SWITZERLAND 1.46
75 BULGARIA 1.45
76 SWEDEN 1.44
77 ISLAMIC REPUBLIC OF IRAN 1.33
78 HONG KONG 1.33
79 SURINAME 1.33
80 BOSNIA-HERZEGOVINIA 1.32
81 UZBEKISTAN 1.31
82 CROATIA 1.22
83 BARBADOS 1.20
84 MEXICO 1.19
85 LEBANON 1.18
86 AMERICAN SAMOA 1.15
87 JAMAICA 1.12
88 FEDERAL REPUBLIC OF YUGOSLAVIA 1.07
89 CHILE 1.07
90 ROMANIA 1.05
91 GUADELOUPE 1.05
92 MACAU 1.02
93 ARGENTINA 1.02
94 AZERBAIJAN 0.99
95 TURKEY 0.93
96 REUNION 0.92
97 IRAQ 0.91
98 SYRIAN ARAB REPUBLIC 0.91
99 LITHUANIA 0.88
100 THAILAND 0.87
101 JORDAN 0.86
102 MONGOLIA 0.86
103 BELIZE 0.85
104 DOMINICAN REPUBLIC 0.81
105 ALGERIA 0.80
106 GABON 0.79
107 SEYCHELLES 0.76
108 CUBA 0.75
109 ST. KITTS-NEVIS 0.69
110 LATVIA 0.67
111 SAINT HELENA 0.67
112 MAURITIUS 0.67
113 BRITISH VIRGIN ISLANDS 0.66
114 FRENCH POLYNESIA 0.64
115 BOTSWANA 0.64
116 SAINT LUCIA 0.62
117 PUERTO RICO 0.61
118 EGYPT 0.61
119 PANAMA 0.61
120 CHINA (MAINLAND) 0.60
121 GRENADA 0.57
122 GUYANA 0.57
123 ECUADOR 0.55
124 TUNISIA 0.53
125 MALDIVES 0.50
126 BRAZIL 0.50
127 REPUBLIC OF MOLDOVA 0.49
128 URUGUAY 0.44
129 COOK ISLANDS 0.42
130 NIUE 0.42
131 ST. VINCENT & THE GRENADINES 0.41
132 COSTA RICA 0.39
133 DOMINICA 0.38
134 COLOMBIA 0.38
135 BOLIVIA 0.36
136 INDONESIA 0.35
137 MOROCCO 0.35
138 TONGA 0.33
139 GEORGIA 0.32
140 ZIMBABWE 0.32
141 MAURITANIA 0.31
142 PERU 0.31
143 INDIA 0.29
144 EL SALVADOR 0.29
145 PHILIPPINES 0.28
146 NAMIBIA 0.27
147 WESTERN SAHARA 0.26
148 KYRGYZSTAN 0.26
149 ARMENIA 0.25
150 ALBANIA 0.25
151 FIJI 0.24
152 GUATEMALA 0.24
153 SAMOA 0.22
154 PAKISTAN 0.21
155 HONDURAS 0.20
156 VIET NAM 0.20
157 NICARAGUA 0.20
158 PARAGUAY 0.18
159 SAO TOME & PRINCIPE 0.18
160 TAJIKISTAN 0.18
161 COTE D IVOIRE 0.17
162 DJIBOUTI 0.17
163 CONGO 0.16
164 SRI LANKA 0.14
165 PAPUA NEW GUINEA 0.14
166 ANGOLA 0.13
167 YEMEN 0.13
168 EQUATORIAL GUINEA 0.12
169 REPUBLIC OF CAMEROON 0.12
170 SENEGAL 0.12
171 SWAZILAND 0.11
172 VANUATU 0.11
173 TOGO 0.11
174 SOLOMON ISLANDS 0.10
175 CAPE VERDE 0.09
176 GHANA 0.09
177 NIGERIA 0.09
178 KENYA 0.08
179 KIRIBATI 0.08
180 BENIN 0.07
181 GUINEA BISSAU 0.06
182 BANGLADESH 0.06
183 GAMBIA 0.05
184 MYANMAR 0.05
185 BHUTAN 0.05
186 HAITI 0.05
187 ZAMBIA 0.05
188 SUDAN 0.05
189 ERITREA 0.05
190 GUINEA 0.04
191 NEPAL 0.04
192 MADAGASCAR 0.04
193 LIBERIA 0.04
194 SIERRA LEONE 0.04
195 UNITED REPUBLIC OF TANZANIA 0.03
196 COMOROS 0.03
197 NIGER 0.03
198 BURKINA FASO 0.02
199 LAO PEOPLE'S DEMOCRATIC REPUBLIC 0.02
200 RWANDA 0.02
201 CENTRAL AFRICAN REPUBLIC 0.02
202 UGANDA 0.02
203 MALAWI 0.02
204 MOZAMBIQUE 0.02
205 ZAIRE 0.01
206 MALI 0.01
207 AFGHANISTAN 0.01
208 CAMBODIA 0.01
209 BURUNDI 0.01
210 CHAD 0.00
211 TURKS AND CAICOS ISLANDS 0.00
212 ETHIOPIA .

Konu ile ilgili resim




Konu ile ilgili video



Küresel Isınma Tarihi ve Uluslararası Önlemler

Toplumun ilgisini son 20 yıl içinde çekmeye başlayan artan sera etkisi veküresel ısınma , yaklaşık 100 yıldır bilinmekte ve incelenmektedir. Atmosferdeki CO2 birikiminin değişmesine bağlı olarak, iklimin değişebilirliği ilk kez 1896 yılında Nobel ödülü sahibi İsveçli S. Arrhenius tarafından öngörülmüştür. Ancak, ilk kez 1979 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) öncülüğünde "Birinci Dünya İklim Konferansı" düzenlenmiş; fosil yakıtlardan ve CO2 birikiminden kaynaklanan küresel iklim değişikliği vurgulanmıştır. Yapılan ilk ciddi konferans, 5-12 Haziran 1992 tarihindeki Rio Konferansı'dır. Bu konferans
sonucunda Rio Deklarasyonu yayımlanmış; Birleşmiş Milletler ve Avrupa Topluluğu ülkelerinin de içinde bulunduğu 184 ülkenin taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir.Bu sözleşmeye göre iki çalışma grubu oluşturulmuştur. Birinci çalışma grubunda ülkelerin CO2 ve öteki sera gazı emisyonlarıyla ilgili yükümlülükler; ikinci çalışma grubunda ise yasal ve kurumsal mekanizmalar ele alınmıştır. Çalışma gruplarının yaptığı araştırmalar sonunda, gelişmiş ülkelerin önceki süreçte atmosfere yaydığı sera gazları dikkate alınmış ve bu ülkelerin emisyonlarında derhal indirim yoluna gitmeleri belirtilmiştir. Gelişmekte olan ülkelere ise; sanayileşme süreçlerinin devam ettiği vurgulanarak gaz emisyonu indiriminde esneklik sağlanmıştır. Bu tespitlerden yola çıkılarak gelişmekte olan ülkelere tanınan sera gazı salınım esnekliğinin istenilen seviyede tutulabilmesi için gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmesine maddi kaynak ve teknolojik destek sağlamaları gerektiği belirtilmiştir.Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin en önemli amacı "Atmosferdeki sera gazı birikimlerini iklim sistemi üzerindeki tehlikeli antropojen (insan kaynaklı) etkileri önleyecek bir düzeyde durdurmak" biçiminde tanımlanmıştır. Ancak gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasında uzlaşma sağlanamamıştır. Anlaşmazlığa yol açan ana konular şunlardır: ·CO2 ve öteki sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik yükümlülüklerin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki paylaşımı.
·Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere maddi kaynak ve teknoloji transferi
·Gelişmekte olan ülkelere yapılacak olan kaynak aktarımının biçimi.
Sonuç olarak, fikir birliği sağlanamamış ve üzerinde tartışılan konular bir sonraki toplantı için ana madde olarak belirlenmiştir.Rio Deklarasyonu sonrasında imzalanan diğer bir önemli belge de 1997 Kyoto Protokolüdür. Bu protokole göre taraf ülkeler insan kaynaklı CO2 ve öteki sera gazı salınımlarını 2008-2012 döneminde 1990 düzeylerinin en
az %5 altına indireceklerdir. Avrupa Birliği hem üye olarak hem de tek tek üye ülkeler açısından %8'lik azaltma yükümlülüğü almıştır. Protokolde Amerika Birleşik Devletlerinin belirlenmiş salınım azaltma yükümlülüğü %7'dir. Ancak dönemin Amerika Başkan Yardımcısı Al Gore bu yükümlülüğü kabul etmenin mümkün olmadığını ve kendi halkının çıkarları doğrultusunda değiştirmek için için elinden geleni yapacağını açıklamıştır. Uluslararası Önlemler
Daha sonraki süreçte ABD, Buenos Aires'te gerçekleştirilen Taraflar Konferansı'nın (COP-4) sonunda Kyoto Protokolü'nü imzaladığı ancak Çin, Hindistan gibi gelişmekte olan anahtar ülkeler sera gazı salınımlarını sınırlandırma konusunda herhangi bir yükümlülük almadıkça protokole taraf olmayacağını ilan etmiştir. Bilindiği gibi ABD'nin dünya siyasi arenasındaki gücü ekonomik üstünlüğünden ileri gelmektedir. Bu gücün önemli bir kısmını da "petrol tekelleri" dediğimiz Amerikan petrol şirketleri oluşturmaktadır. ABD'nin insan kaynaklı sera gazı salınımlarını sınırlandırma sürecinde almış olduğu tutum insan hayatı pahasına da olsa, kendi ekonomik çıkarlarından vazgeçmek istemediğinin belirgin bir kanıtıdır.Sonuç olarak, fikir birliği sağlanamamış ve üzerinde tartışılan konular bir sonraki toplantı için ana madde olarak belirlenmiştir.Sonuç olarak taraf ülkelerin anlaşmazlıkları sebebiyle Kyoto Protokolü herhangi bir yaptırım gücü ya da geçerliği olmayan bir metin olarak kalmıştır.Daha sonraki süreçte, küçük bünyeli çeşitli konferanslar yapılmış ancak daha önce alınan kararlar bir türlü hayata geçirilemediğinden Hollanda'da 35 ülkenin katılımıyla 13-24 Kasım 2000 tarihinde Taraflar Konferansı 6 (COP-6) düzenlenmiştir. La Haye Konferansı olarak bilinen bu toplantının gündemi Kyoto Protokolü'nde alınan kararların hayata geçirilme yolları olmuştur. Bu amaçla konferans başkanlarına bazı görevler ve denetleme yetkileri verilmiştir. Ancak tüm bunlara rağmen protokolün işleyişi tam olarak sağlanamamış ve anlaşmazlıklar bir sonraki toplantıya ertelenmiştir.Görüldüğü gibi Avrupa Birliği ülkeleri, ABD ve daha birçok ülkenin katılımı ile gerçekleştirlen tüm bu konferanslar hiçbir somut adıma dönüşememiştir. Bu çözümsüzlüğün nedeni; başta ABD olmak üzere bazı gelişmiş ülkelerin "ulusal çıkarlarımız" dedikleri ancak esasen ekonomik temelli olan çıkarlarından vazgeçmek istemeleridir. Yayımlanan ve hatta imzalanan hiçbir protokol "insanlığın çıkarları" adına somut önlemler alamamış sadece siyasi arenadaki metin kalabalığına birkaç yaprak daha eklemiştir.